İşletmecilik Bir Hobi Değildir
Ne kadar çok konuşacağız şimdi. Yangının ve yangında
körpecik giden kuzuların ardından. Hepimiz ne de çok şey biliyormuşuz meğer!
Kapı niye kilitli? Duvarlar ahşaptanmış! Yurt bilmem hangi cemaatin yurduymuş! Öyle
olsaydı bu durum olmazdı! Böyle yapılsaydı bunu yaşamazdık…
Kelamın sonu yok. İstediğiniz kadar artırabilirsiniz.
Fakat aslolan, olması gereken sadece iki konu var burada. Ama
çok önemli iki konu!
Birincisi: Emanetin ehline verilmesi. Yani her işte olduğu
gibi yurt işletmesinde de bu işe talip olanların, gerçekten bu işe ehil olan, bu
konuda eğitim almış, gerekli yeterliğe
sahip bir yönetimin açacağı yerler ve yönetimini üstleneceği kişiler olmalıdır.
Kar amaçlı, dernek faaliyeti yapmış olmak için, ya da hüsn-i
niyetle bile olsa bu işi en ince ayrıntısına kadar bilen ve tecrübesi olan
kişilerin dışında bir yönetimle yurt, okul, anaokulu işletmeciliği yapılırsa olumsuz sonuçlarla
karşılaşmak her zaman ihtimaldir.
Bu işletmeler çocuk ekseni üzerine kuruludur. Diğer işletmelerdeki
titizlik ve yönetmelikleri uygulamaktan daha fazla hassasiyet gerektiren
yerlerdir. Zira çocuk masumdur, fayda zarar ikileminin sebep ve sonuçlarını
kavrayamayacağı gibi, hakkını aramaktan ve kendini ifade etmekten de mahrumdur.
İkinci önemli konu: Ehli olan kişilerin, yapılan her işte olması
gerektiği gibi burada da gerekli bütün prosüdürleri uygulaması, işi esasına
uygun olarak yapmasıdır. Yönetmelikte belirtilen her maddeye titizle uyulması büyük
önem taşıdığı kadar, daha ötesinde şahsi uyanıklık ve hassasiyet içerisinde
bulunmalıdır.
Oysa biz millet olarak “savsaklama”yı, ihmal etmeyi, bir işi
ucundan kıyısından tutmayı maalesef ki severiz. Belki de küçük bir iki noktaya
dikkat etmek, birkaç eksikliği gidermek, ya da önlem çabalarına birkaç küçük
şey eklemek çok büyük felaketlerden korumayı sağlayabilir. Adana Kız Yurdu’ndaki
yangın örneğinde olduğu gibi. Küçücük bir anahtarın o faciada nasıl devasa bir
işlev görebileceğini idrak edebiliyoruz. Olması gerektiği yerde olsaydı,
kullanılabilseydi.
Özetle; sıra savmak için, müfettişlerin gözünü boyamak için,
varmış gibi göstermek için… yapılacak işlerden vazgeçip, olması gerekeni
gerektiği için, en iyi şekliyle yaptığımız zaman işin ehli ehilce iş yapıyor
demektir.
Bu da yaptığımız işin hakkını vermeyi ve işimizden keyif
almayı, mutlu olmayı sağlar. Hakkıyla yapılan işin getirisi, alelusul yapılan
işin sağlayacağı faydadan her zaman daha fazladır. Yol açacağı faciaların
ardından boş boş konuşmaktan elbet daha iyidir.
Arş. Yazar/Eğitimci
Meryem ŞAHİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder